Şubat Kültür Sanat Etkinlikleri Samet Doğan’ın ‘Cuma Günü Uçmayan Kuş’ kitabının söyleşisi ve imza günü ile sona erdi. Doğan, “Yaşanan olayların bir fotoğraf karesine veya videoya sığması mümkün olamıyor. Bunu sözcüklerle, kelimelerle anlatmak gerektiğini düşündüm ve bu romanı yazmaya başladım” dedi.

Sakarya Büyükşehir Belediyesi Şubat Kültür Sanat Etkinlikleri Samet Doğan’ın ‘Cuma Günü Uçmayan Kuş’ kitabının söyleşisi ve imza günü ile sona erdi. Çok sayıda kültür sanat dostunun katıldığı program Ofis Sanat Merkezi’nde gerçekleştirildi.

Samet Doğan’ın söyleşi programından satır başları şu şekilde;

4 savaş 5 farklı şehir
“Cuma Günü Uçmayan Kuş’ kitabı savaş bölgesinde geçen hikâyelerin toplamından oluşuyor. Bu kitabın kendi hikâyesi biraz enteresan. Kitap yazmak; 2013 yılının ortalarında Halep’te aklıma geldi. Yeni yapılmış ama terk edilmiş bir banka binasında kalıyorduk. Bir binaya hapsolmuş durumdasınız ve aylarca dışarı çıkamıyorsunuz. Akşamları dışarı çıkmak neredeyse imkânsız. Sabahları dışarı çıktığınız da ise savaşın yüzünü görüyorsunuz. İnsanoğlunun en zor halinden en rahatlamış haline kadar duygu iniş çıkışlarına şahitlik edebiliyorsunuz. Orada yaşanan olaylar bir fotoğraf karesine veya videoya sığması mümkün olamıyor. Bunu sözcüklerle, kelimelerle anlatmak gerektiğini düşündüm. Bu romanı yazmaya başladım. İşimin yoğunluğu nedeniyle çok fazla bir şey yazamadım. Sonrasında Suriye de ki görevim bitti ve Bağdat’a gittim. Bağdat’ta da çok zor şartlar vardı. Orada da birşeyler karaladım. Oradan Libya’ya geçtim ve orada da yazmaya devam ettim. En son Yemen’de bitirdim. Kitap için ince çalışmaları İstanbul’da tamamladım. Yani aslında elinizde ki kitap 5 farklı şehirde 4 savaş görmüş oldu” dedi.

Hedefim yaşananları anlatmaktı
“Suriye’deki rejime devlet bile denmez. 12 bin insanı sistematik bir şekilde işkence ederek öldürdüler ve yine bütün dünya sessiz kaldı. Orada yaşananları bize unutturdular. Şu anda gündemde farklı şeyler konuşuluyor. O bölgelerin kendi şartlarının insanları nelere yönelttiğini anlayamıyoruz. Sınır hattımızda milyonlarca insan öldü. Son yüzyılın en büyük trajedilerine çok yakından şahit olduk ancak bunları sadece haber formatında belgeledik.  Ne bir film ne bir tiyatro ile bu hikâyeleri topluma anlatacak bir şeyimiz olmadı. Yan yana yaşıyoruz ama ancak o insanların hikâyelerini bilmiyoruz. Biraz da bu kitabın hedefi bu idi. Benim üzerimdeki ciddi bir yüktü bu hikayeler ve ben bu kitapla paylaşmış oldum. Kitap bana iyi geldi. Umudum o ki bundan yıllar sonra bizim coğrafyamız da neler olduğunu genç nesiller bu ve bunun gibi kitaplarla öğrenebilir” dedi.